top of page
Alçak Gönüllülük(Tevazu)

       Yüce Allah (c.c.) insanı üstün ve şerefli bir varlık olarak yaratmıştır. Ona akıl, irade, kendini geliştirebilme, keşif ve icatlar yapabilme gibi özellikler vermiştir. Bu özellikleri sayesinde insan tarih boyunca medeniyetler kurmuş, yollar, fabrikalar ve barajlar inşa etmiştir. Kullandığımız telefonlardan bilgisayarlara ve devasa fabrikalara kadar her şey insanlar tarafından yapılmıştır.Ancak üzerinde yaşadığımız Dünya, evren ve gezegenler düşünüldüğünde insan aynı zamanda âciz bir varlıktır. Bu nedenle her insan hem Allah’ın kendine verdiği imkân ve özellikleri bilmeli hem de aynı zamanda âciz, güçsüz bir varlık olduğunu fark etmelidir. Sahip olduğu imkânlardan dolayı gurur ve kibre kapılmamalı, alçak gönüllü olmalıdır. İslam dini bizlerden, bir insan olarak Allah’ın bütün kullarına değer vermemizi ister. Hiç kimsenin insan olmak bakımından diğer insanlara karşı herhangi bir üstünlüğü olmadığını belirtir. Her

türlü gurur ve kibirden kaçınmamızı, alçak gönüllü olmamızı öğütler. Yüce kitabımız Kur’an’da bu konuyla ilgili olarak “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.” (İsra 37)buyrulur.

       Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde,“Kimse kimseye karşı böbürlenmesin.(Müslim cennet 64)buyurarak bizlere kibirli davranışlardan kaçınmayı öğütler. Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı boyunca insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olmuştur. O, kimseye karşı kibirlenmemiş, tevazu sahibi olmayı ilke edinmiştir. Hiç kimsenin, kimseye karşı hangi sebeple olursa olsun kibirlenmemesi, üstünlük taslamaması gerektiğini vurgulamıştır. Peygamberimiz (s.a.v.), insanların mal, mülk, zenginlik, makam, mevki vb. nedenlerle kendilerini, başkalarından üstün görmesini her zaman eleştirmiştir. Bu konuyla ilgili bir hadisinde, “Allah, sizin ne dış görüşünüze ne de mallarınıza bakar. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (İbn Mace Zühd 9)buyurmuştur.

     Sonuç olarak bizler de dinimizin ilkelerine uymaya, güzel ahlaklı, alçak gönüllü bir insan olmaya özen gösterelim. Hangi nedenle olursa olsun kimseye üstünlük taslamayalım, kibirlenmeyelim. İnsanlara sırf insan olduğu için değer verelim. Bu konuda Yüce kitabımız Kur’an’ın, “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman 18) şeklindeki uyarısını kendimize ilke edinelim.1

       Hz. Ömer (r.a.) de konumuzla ilgili şöyle bir olayı nakletmektedir: “Bir gün izin alarak Hz. Peygamber’in huzuruna girdim. Baktım ki üzerinde oturduğu hasır vücudunda iz bırakmıştır. Çevresinde bir avuç arpa, deri bir kırba ve bir miktar selem yaprağı bulunuyordu. Bu manzarayı görünce ağlamaya başladım. Bana; ya Ömer niçin ağlıyorsun? Dedi. Ben de, ey Allah’ın elçisi nasıl ağlamayayım? Şu hasır, vücudunda iz bırakmış. İçinde bulunduğun odada da fazla bir şey yok. Hâlbuki Kayser ile Kisra ırmakların kenarında, meyveler içinde yaşıyor. Fakat siz Allah’ın elçisi olduğunuz halde bu mütevazı ortamda yaşıyorsunuz. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü doğruldu ve şöyle dedi. “Ya Ömer, dünya nimetlerinin onlara, ahiret nimetlerinin de bize ait olmasına razı değil misin?” buyurdu. (Müslim, Talak, 5.) 

       Tarihten 

Yavuz Sultan Selim

 Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye savaşlarının galibi Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim at sırtında yanındakilerle ilerlemektedir. Şeyhülislâm İbn-i Kemal Paşa’nın atının ayağından Yavuz’un elbisesine çamur sıçrar. Şeyhülislâm üzülür, hatta korkar. Yavuz olaya müdahale eder, şöyle söyler:“Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur parçası, bizim için şereftir. Öldüğümde şu çamurlu kaftanı üzerime örtün!”

Sultan Alparslan

“Sultan Alparslan dört gün can çekiştikten sonra öldü. Dönemin vakanüvisleri sultanın son sözlerini şöyle naklettiler: “Daha dün bir tepenin üstünden birliklerimi teftiş ediyordum, onların adımlarının altında yerin sarsıldığını hissettim ve kendi kendime, `Şu cihanın hâkimiyim! Benimle kim boy ölçüşebilir ?` dedim. Allah bu kibirime bu böbürlenmeme karşı, insanların en sefilini, yenilmiş, esir düşmüş bir adamı, bir idam mahkûmunu saldı üzerime; o benden daha güçlü çıktı, vurdu devirdi beni tahtımdan, aldı canımı.”

 

Ömer Hayyam belki de bu dramın ardından kitabına şu rubaiyi kaydetmişti:

 

Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,

Altınları, gümüşleriyle övünmeye.

Tam işleri dilediği düzene girer,

Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye… 

 

Napolyon Bonapart

Napolyon Paris'ten geçerken, kalabalığı yarıp kendisine ulaşmaya çalışan bir adam görülür. Askerler caddeyi kordon altına almışlardır. Adama mâni olmaya çalışırlar. O esnada iyice hırpalanmış olan adam, Napolyon'un gözüne ilişir. Napolyon heyecanlanır ve: — Bırakın gelsin! emrini verir. Kendisine doğru yürüyen adama sevgi ve saygıyla bakarken, şeref kıtasına seslenir: — Dikkat!.. Hazır ol!.. Fransa geçiyor! Bu adam Napolyon'un öğretmenidir.2

1-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 7 sınıf ders kitabı Hacer Yıldız  Ankara 2017

2-http://www.edebiyatevi.com/altin-uye-yazi/184127_kibir-ve-alcak-gonulluluk.html

Karaaslan

Akademi

İletişim

© Bu site karaaslan akademi tarafından gururla 2018 yılında yayınlanmıştır.

Tel:05438292797

Email:karaaslan028@gmail.com

Adres

Şükrü paşa Mah. Kan yolu Sok. Yükseliş sitesi  B Blok Kat:2 No 15

  • White Instagram Icon
bottom of page